top of page

Aşiyan bir müzeden daha fazlası

  • Yazarın fotoğrafı: Murat Ateş
    Murat Ateş
  • 6 gün önce
  • 2 dakikada okunur

İstanbul Boğazı'nın en sakin köşelerinden birine, Tevfik Fikret'in ruhunu taşıyan o meşhur eve doğru yürümeye başlıyorum. Rumeli Hisarı yakınlarındaki bu yamaçlar, ismini şairin kuş yuvası anlamına gelen evinden yani Aşiyan'dan almaktadır. 1867 yılında Aksaray'da doğan Tevfik Fikret, Mekteb-i Sultaniye'yi birincilikle bitirdikten sonra devlet memurluğu yapmış ancak gönlünü edebiyata ve şiire kaptırmıştır. Memuriyetten istifa edip Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yapmaya başladığı yıllarda bu bölgeyi tanımış ve planlarını bizzat kendisinin çizdiği bu evi 1906 yılında inşa etmiştir.Eşi Nazmiye Fikret, akşamüstleri buraya çıkarak oturduklarını ve şairin burayı İstanbul'un en güzel yeri olarak nitelendirdiğini belirtir. Evin her bir girintisini ve çıkıntısını büyük bir zevkle planlayan şair, burada eşiyle birlikte inzivaya çekilmiştir.

Evin içine girdiğimde, sadece bir şairle değil, aynı zamanda bir ressam ve felsefeciyle karşılaştığımı fark ediyorum. Tevfik Fikret, Tolstoy hayranlığıyla tasarladığı siyah kadife gömlekleri ve eşi için hazırladığı şık çarşaflarla moda konusunda bile yaratıcılığını konuşturmuştur. Duvarları süsleyen natürmortlar ve portreler onun resim sanatındaki başarısını kanıtlarken, asıl büyüleyici olan son halife Abdülmecid Efendi'nin hediyesi olan Sis tablosudur. Şairin 1902 yılında İstanbul için yazdığı sert Sis şiirinden etkilenen Abdülmecid Efendi, bu tabloyu şaire aziz dostum diyerek takdim etmiştir. Şairin siyasi umutlarını ve daha sonraki hayal kırıklıklarını yansıtan Rücu ve Han-ı Yağma gibi şiirleri, müzenin her köşesinde yankılanıyor gibidir. Özellikle Han-ı Yağma şiirindeki o sert eleştiriler, şairin toplumsal meselelere karşı duyduğu hassasiyeti ve derin ızdırabı gözler önüne serer.

Evin girişindeki mağara efekti ve Socrat'ın Penceresi, Platon'un devlet kitabındaki ünlü mağara alegorisini anımsatır. Fikret, eğitimli insanın bilginin kaynağına ulaşma çabasını bu pencereyle simgelemiştir,. Ziyaretim boyunca aklımdan çıkmayan en hüzünlü hikaye ise oğlu Haluk'un hikayesidir. Şairin tüm umutlarını yüklediği ve geleceğin gençliğini simgelemesini istediği Haluk, İskoçya'ya eğitim için gitmiş ancak babasının beklentilerinin aksine Amerika'da bir teolog ve papaz olarak hayatına devam etmiştir. Haluk, yıllar sonra verdiği bir röportajda babasının adını asla kirletmediğini ve Türk kökenli olmaktan daima gurur duyduğunu ifade etmiştir. 1915 yılında oğluna hasret bir şekilde son nefesini veren şairin 1962 yılında Eyüp'ten Aşiyan'ın bahçesine nakledilen mezarı, bugün ziyaretçilerini selamlamaya devam etmektedir. Burası sadece bir ev değil, Türk edebiyatının hüzünlü ve bir o kadar da onurlu bir hatıra defteridir. Müze içerisinde şairin ölümünden hemen sonra alınan yüz maskını görmek, onun acı dolu ama mağrur hikayesini daha da somutlaştırmaktadır.

Bu ev, bir sanatçının hayallerini, hayal kırıklıklarını ve estetik anlayışını tek bir çatı altında toplayan dev bir tuval gibidir. Tevfik Fikret, sanki kendi hayatını da tıpkı bu evin planları gibi en ince detayına kadar işlemiş ancak bazı odaları hep karanlık ve sessiz kalmıştır.

Yorumlar


Yazarımız olmak istersen bize kendini tanıtan bir mesaj gönderebilirsin.

Yazın, editörlerimizce incelenerek yayın politikalarımıza uyduğu takdirde bir sonraki sayıda yayınlanır.

Aktif olarak öğrenci değilseniz lütfen belirtin.

Örnek Yazınızı veya Şiirinizi Yükleyin.

Öğretmenin, öğrencinin, yazarın, düşünenin, sorgulayanın buluşma alanı KÜLLİYAT ©

bottom of page